Saadet Partisi Programı (Devamı)

Saadet Partisi Programı (Devamı)

c. Gözetilecek Temel Esaslar
-İş ahlâkı temel ilke olacaktır.
“Önce ahlâk ve maneviyat” prensibi bütün yönleri ile uygulamaya
konulacaktır.
-Her türlü israf ortadan kaldırılacaktır.
-Üretimin en ucuz maliyetle gerçekleştirilmesi için her türlü tedbir
alınacaktır.
-Verimlilik ve toplam kalite esas alınacaktır.
-Tüketici haklarının korunması için gerekli yasal mevzuat daha da
geliştirilecek ve sivil toplum kuruluşları desteklenecektir.
-Ekonomik faaliyetler serbest piyasa kurallarına göre yürütülecektir. Devlet
sömürüyü, kartelleşmeyi, tekelleşmeyi, karaborsayı ve haksız rekabeti
önleyecek ve üretimi zorlaştıran engelleri ortadan kaldıracak tedbirleri alacaktır.
-Herkes teşebbüs özgürlüğüne, iş ve meslek seçme hakkına sahip olacak.
Bu hak ve özgürlüğün önündeki engeller kaldırılacaktır.
-Vergi sistemi bütünüyle elden geçirilecek ve verginin âdil ve haklı olması
sağlanacaktır. Vergi çeşitleri azaltılacak, oranları düşürülecek, vergi mevzuatı
basit ve etkin hale getirilecektir. Asgari ücretten vergi alınmayacak, yasal tüm
tüketim harcamaları gider sayılacak, gelir vergisi net gelirden alınacaktır.
-Sermayenin tabana yayılması ve sermaye piyasasındaki spekülasyonlara
son verilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
-Finansmanı üyeleri tarafından sağlanan, demokratik esaslarla yönetilen,
üreticiler arasında özerk dayanışma sandıklarının veya sigortaların kurulması
için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
-Devlet yatırımları; geri kalmış bölgelerin kalkınması ile ilgili yatırımlar ve
stratejik önemi olan yatırımlarla, özel sektörün yeteri kadar ilgi duymadığı alt
yapı, sağlık ve eğitim yatırımları ve özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi
22/39
mümkün olmayan yatırımlar ve bazı savunma sanayi yatırımları ile
sınırlandırılacaktır.
-Kamunun alacak ve vereceklerine farklı ceza hadleri uygulamasına ve
sonradan geri ödenecek payların önce ödettirilip sonra iade edilmesi
uygulamasına son verilecektir.
-Doğal kaynaklar kamuya aittir. Stratejik olanlar dışında, bu kaynakların
arama ve işletilmesinin, kamusal pay alınmak koşuluyla, özel sektör tarafından
yapılmasına imkan verilecektir. Doğal kaynakların işletilmesinde etkinliği ve
verimliliği arttırıcı tedbirler alınacaktır.
-Ormanların işletilmesinde, orman varlığını arttırıcı, ormanları gençleştirici
ve geliştirici tedbirler ve yasal düzenlemeler yapılarak özel sektörden
yararlanılacaktır.
-Araştırma ve geliştirme faaliyeti ve yatırımlar tüm sektörlerde
desteklenecektir.
-Ekonomiye dış müdahaleler önlenecek; yabancı sermayenin ülkeye
spekülatif amaçlarla değil, kalıcı yatırımlar için gelmesini sağlayıcı hukuki altyapı
ve güven ortamı tesis edilecektir.
-İMF ve Küresel Sermaye tarafından dayatılan politikalar derhal terk
edilecek, milli reçeteler uygulanacaktır.
-54. Erbakan Hükümeti zamanında kurulan ‘Havuz sistemi’ tekrar tesis
edilerek, kamunun gereksiz borçlanmasının önüne geçilecektir.
-Denk bütçe yapılarak kamunun borçlanma ihtiyacı kaldırılacak, böylece
faizler düşürülecek, ülke kaynakları faize, rantiyeye değil, yatırıma, üretim ve
ihracata, dolayısıyla işsizliğin çözülmesine ve refaha yönlendirilecektir.
-Güçlü ekonomiye ulaşmak için, ülkenin öz kaynakları tekrar harekete
geçirilecek, kısa sürede üretim ve ihracat seferberliği yeniden başlatılacaktır.
-Çalışanların ücretleri artırılarak, tarım ve hayvancılık desteklenerek halkın
alım gücü arttırılacak, iç tüketim canlandırılacak, bu sayede ekonominin
büyümesi sağlanacaktır.
-Teşvik yasası yeniden düzenlenerek ülkemizin ve ekonomimizin şartlarına
uygun hale getirilecektir.
-Başta D-8 olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler arasında tesis edilecek
olan ve âdil bir düzene dayalı uluslar arası ilişkilerle, ekonominin hızla gelişmesi
sağlanacaktır. Diğer ülkelerle de, ekonomik ilişkiler, bu ölçüler içerisinde
yürütülecektir.
-Özelleştirme adı altında yapılan yabancı ve yerli tekellere peşkeş çekme
derhal durdurulacak, oluşmuş tekelleşme rekabete açılacaktır. Özelleştirmeler
rekabeti sağlayıcı, verimliliği arttırıcı, dışa bağımlılığa yol açmayan, teknolojiyi
geliştirici şartları sağlama ilkeleri içinde yapılacaktır.
23/39


IV. 3. Dengeli Kalkınma
Türkiye’nin, bölgeler ve fertler arasındaki dengesizlikler giderilerek, bütünü
ile kalkınması gereklidir. Böylece belirli bir zümreye değil herkese refah
sağlanması gerçekleştirilecektir.
Bunun için;
-Yurdun her yanına ulaşabilecek karayolu, demiryolu, hava ve deniz yolu
ağı tesis edilecek, böylece kaynaklara ve her bölgeye ulaşma imkanı
sağlanacaktır. Bu suretle, istihdam–üretim–ihracat seferberliğinde, yurdun her
köşesindeki imkânlardan azami ölçüde yararlanılacaktır.
-Başta organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri olmak üzere
altyapı tesislerine önem verilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Böylece üretim,
istihdam ve ihracat artırılacaktır.
-Teşvikler üretimi, istihdamı ve ihracatı artırmak için kullanılacaktır.
Ekonomimizin düzlüğe çıkması büyük ölçüde ihracatın artırılmasına bağlıdır.
İhracatı artırmak için üretim maliyetini düşürmek ve kaliteyi artırmak
gerekmektedir. Üretim maliyetini düşürmek için girdi maliyeti ve vergilerin
dünya şartlarına uydurulması, hatta daha da ucuzlatılması ve en aza indirilmesi
sağlanacaktır.
-Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, Milli Gelirden yeterince
pay alamayan bölgelerin hızla kalkınabilmesi için özel programlar tatbik
edilecektir.
Bunun için;
-GAP projesi süratle tamamlanacaktır. GAP bölgesindeki yerleşim
alanlarında ortaya çıkacak acil alt yapı sorunlarının çözümü sağlanacaktır.
-Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu ve Karadeniz gibi diğer geri kalmış
bölgelerde yarım kalmış veya işletme sermayesinin azlığı sebebi ile işletmeye
geçirilememiş yatırımların ekonomiye kazandırılması ve yeni yatırımların
yapılması için bu bölgelerde vergi oranları düşürülecek, teşvikler arttırılarak
etkin hale getirilecek ve alt yapı yatırımları hızla tamamlanacaktır.
-Ülkenin tamamında kadastro işleri hızla tamamlanacaktır.
-Köye dönüşü hızlandırıcı önlemler alınacak, bunun için gerekli finansman
sağlanacaktır.
-Hazine arazisi ve temizlenecek mayınlı alanlardan uygun olanlar köylülere
verilecektir. Sınırlarımızdaki mayınlı arazinin temizlenmesi milli imkânlarla
yapılacaktır.
-Sınır ticareti geliştirilecek. İran, Irak, Suriye, Gürcistan ve diğer bütün
komşu ülkeler ile sınır ticareti arttırılacaktır.
-Bu bölgelere, okul, öğretmen ve sağlık hizmetlerinin götürülmesine öncelik
verilecektir..
-Tarım ve hayvancılık projelerine destek sağlanacaktır.
İşte Saadet Partisinin diğer görüşlerden temel farkı da bu prensiplerdir.
Biz Türkiye’nin bütünü ile kalkınmasını esas alıyoruz, bizim dışımızdaki
siyasi kuruluşlar genellikle küçük bir azınlık olan Rantiye Grubuna
öncelik veriyorlar. Biz herkese refahı esas alıyoruz, onlar genellikle
küçük bir grubun refahına hizmet ediyorlar.
Çünkü biz Milli Görüş inancına sahibiz.
24/39
IV. 4. Özel önemi olan projelerin gerçekleştirilmesi
Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında bir kavşak ve köprü
konumundadır. Bu kıtalar arasında her türlü mal ve enerji geçişi bölgemiz
üzerinden olmaktadır. Bu geçişlerin büyük ölçüde ülkemize kaydırılması Milli
ekonomimiz yönünden önemli olduğu gibi, nakliye masraflarının azaltılması
bakımından da önemlidir. Buna ilaveten, mübadele edilen malların, ülkemizde
üretilmesi mümkündür. Bu avantajların kullanılması ekonomimize çok büyük
katkılar sağlayacaktır.
Türkiye aynı zamanda Asya ve Ortadoğu’daki, bol petrol ve doğal gaz gibi,
enerji hammaddelerinin Avrupa’ya ulaştırılmasında da köprü konumundadır.
Ayrıca ülkemiz bu konumu itibariyle de finans merkezi haline gelme
potansiyeline sahiptir.
Nasıl Singapur Uzakdoğu için bir santral görevi ifa ediyor ve Uzakdoğu ile
dünyanın irtibatı Singapur üzerinden kuruluyorsa, Türkiye de, Avrupa–Amerika
ile Asya-Afrika arasındaki bütün ekonomik münasebetlerde Uzakdoğu’nun değil,
dünyanın santrali olabilmek için her türlü imkân ve şartlara sahip
bulunmaktadır. Batı, doğuya mal sevk ederken deposunu Türkiye’de kurmalı ve
pek çok üretimini Türkiye’de yapmalı; Doğu da, Batıya mal sevk ederken,
deposunu Türkiye’de kurmalı ve pek çok üretimi Türkiye’de yapmalıdır. Bu
ekonomik şartlar, Türkiye’nin aynı zamanda Dünyanın finans merkezi
olmasını gerektiren şartlardır. Onun için :
-Serbest bölgelere,
-Oto yollara,
-Hızlı trenlere,
-Büyük limanlara,
-Ucuz enerji projelerine önem vermek, öncelikli hedefimizdir.
Esasen, bu hamlelerin temel projeleri 54. Erbakan Hükümeti döneminde
hazırlanmıştı.
Ülkemizin hızlı kalkınması ve güçlü bir yapıya kavuşması için Yüksek
Teknolojinin ülkeye kazandırılması ve bu sahada Türkiye’nin diğer ülkelerin
önüne geçmesi de sağlanacaktır.
Bu mümkündür çünkü, teknoloji, gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş
olan ülkelerin önüne geçebilmesi için bir imkân ve fırsattır. Bu imkân
Cenab-ı Hakk’ın insanlığa bahşettiği bir rahmettir.
İnanıyoruz ki, vatandaşımızın refahının sağlanması amacıyla, bu tip büyük
projelerin hayata geçirilmesi için yeterli kaynağa sahibiz. Bu kaynaklar, vergi,
zam, faiz, düşük ücret, düşük taban fiyatı, iç ve dış borç ile değil; şuurlu teşvik
politikaları, israfın önlenmesi, üretim ve verimliliğin arttırılması, ithal ikamesinin
sağlanması ve ihracat imkânlarının seferber edilmesi ile temin edilecektir.
IV. 5. Dış ticaret politikası
Yukarda açıklanan imkânlar kullanılarak Türkiye, bölgenin ve dünyanın
ticaret merkezi haline getirilecektir.
25/39
Refahın ve ekonomik büyümenin en önemli araçlarından biri ihracattır.
İhracatın ithalat rakamlarını karşılamaması neticesinde oluşan dış ticaret açığı,
dışardan ek kaynak temini için borçlanma zarureti doğurmaktadır. Bu dış
borçlar ve borç faizleri, halkımıza ve ekonomimize büyük bir yük getirmekte ve
kalkınmamıza engel olmaktadır. Bu durumun meydana gelmemesi için, bir
yandan başta D-8’ler olmak üzere, kalkınmakta olan ve sömürülen ülkelerle
yeni ilişkilerin kurulmasına ve adil bir düzene sahip yeni bir dünyanın
oluşturulmasına gayret gösterilirken, diğer yandan da kaliteye ve maliyetlerin
düşürülmesine önem verilecek ve ihracat desteklenecektir.
Çünkü Türkiye’nin, klasik pazarlarının yanında yeni pazarlara ve yeni
ürünlere de ihtiyacı vardır.
Önümüzdeki yıllarda doğu-batı ulaşım ve enerji koridorları içinde, ülkemiz
ve komşularımız üzerinden milyarlarca dolarlık mal ve hizmet akışının olması
beklenmektedir. Bu mal ve hizmet akışından azami istifade sağlanacak şekilde
tedbirler alınacaktır.
Bu çerçevede, başta komşularımız olmak üzere, bölge ülkeleri ve diğer
dünya ülkeleri ile, milli menfaatlerimize aykırı olan yapay gerginlikleri ve
engellemeleri ortadan kaldırıp, her türlü işbirliğine yönelinecek; dış ticaretimizi
arttırmak için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
İhracatı artırmak için, imalatçı firmalar ve ihracatçı kuruluşlar ile yakın
işbirliği sağlanacaktır.
KOBİ’lere, ihracatlarını arttırmaları için, prototip geliştirme, bilgi, pazar
temini ve finansman imkânları sağlanacaktır.
IV. 6. Esnaf ve sanatkârlar, KOBİ’ler
Toplumsal varlığımızın belkemiği olan ve helâl kazanç için bütün
sermayesini ve emeğini seferber edip gece gündüz çalışan esnaf ve
sanatkârlarımız, aynı zamanda ekonomimizin de can damarlarıdır. Saadet
Partisi, uygulayacağı reel ekonominin tabii bir sonucu olarak, esnaf ve
sanatkârlara ayrı bir önem vermektedir.
Ülkedeki üretimin ve istihdamın çok büyük bir kısmını sağlayan KOBİ’ler,
toplam kredinin ancak % 5’ini kullanabilmektedirler. Bu bir haksızlıktır ve
ekonominin bütününü olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Partimizin iktidarında, ekonomik faaliyetleri büyük ölçüde gerçekleştiren
esnaf ve sanatkârları, ürettikleri katma değer ve istihdamları ile orantılı olarak,
destekleyecek tedbirler alınacaktır.


IV. 7. Tarım ve hayvancılık
Ülkemiz, tarih boyunca medeniyetlere beşiklik yapmış bir bölgededir.
Tarihin ilk dönemlerinde Anadolu’da tarım yapılmış, tarih boyunca “Anadolu
Toprakları” üzerinde yaşayan insanları beslemiştir.
Bu gün gelinen noktada ise, uygulanan yanlış politikalar neticesinde,
“Anadolu Toprakları” üzerinde yaşayan nüfusu besleyemez duruma getirilmiştir.
Daha düne kadar yeryüzünde kendini besleyebilen yedi ülkeden biri olduğumuz
halde, bugün tarım ürünleri ithalatımız ihracatı geçmiş durumdadır.
26/39
Ülkenin dengeli ve yeterli beslenmesi ve, herhangi bir engelleme halinde,
kendi gücüyle ayakta durabilmesi için olmazsa-olmaz bir sektör olan tarım,
stratejik öneme sahiptir. Topraklarımız, iklimimiz, sahip olduğumuz bitkisel
çeşitlilik, su potansiyelimiz ve yetişmiş insan gücümüz en büyük güç
kaynağımızdır.
Arazilerin parçalanmışlığı, toprak ıslahının yapılamamış, sulama ve drenaj
gibi alt yapı yatırımlarının tamamlanamamış olması, bilimin getirdiği yeniliklerin
üreticiye ulaştırılamaması, yönlendirici planlamanın yapılmaması, ürün
borsalarının yeterince oluşmaması, Üretici Birliklerinin katılımcı ve üreticiye
destek verecek bir anlayışla yönetilmeyişi ve amacına uygun çalışamaması,
bilhassa IMF’ye terk edilmiş olan tarım politikaları ile tarımımızın ve
hayvancılığımızın yok edilmesine yönelik programlar ve uygulamalar üretimi
olumsuz etkilemekte ve giderek hayvancılık gibi tarım da yok olma tehlikesi ile
karşı karşıya kalmış bulunmaktadır.
Tarım politikalarının IMF kontrolünden kurtarılması ve tarım arazilerinin
ıslahı ve toplulaştırılması, verimliliğin artması için gereklidir. Belirli büyüklüğün
altına inmiş arazilerin parçalanmasını önleyici ve arazileri birleştirmeyi özendirici
tedbirler alınacaktır.
En kısa zamanda yasal alt yapı oluşturularak, tarım arazilerinin tarım dışı
kullanımı engellenecektir.
Sulanabilir tarım arazilerinin sulama ve drenaj yatırımları hızla
tamamlanacak, verimliliği arttıran ve toprağı koruyan sulama yöntemleri
çiftçilerle birlikte uygulanacaktır.
Yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızın tamamını kullanabilmemiz için
gerekli proje ve yatırımlara öncelik verilecek, teknik ve ekonomik bakımdan
sulanabilir sayılan 8,5 milyon hektarlık tarım arazisinin tamamının, makul olan
en kısa sürede sulanır duruma getirilmesi sağlanacaktır. Bu cümleden olmak
üzere son yıllarda yavaşlatılan GAP bir an önce tamamlanacaktır.
Borsası kurulabilen her ürün için en uygun illerde borsalar kurulacaktır. Bu
borsaların dünya borsaları ile entegrasyonu sağlanacaktır.
Demokratik kurallara göre yapılanan ve çalışan ‘Üretici Birlikleri’nin
önündeki engellerin kaldırılması için gerekli yasal düzenlemeler en kısa
zamanda yapılacaktır.
Tarımda bilgi birikimi ve bilgi akışı sağlanacak, tarım kuruluşları, ilgili
fakülteler ve üreticilerle birlikte, Yönlendirici Planlama yapılarak arz-talep
dengesinin bozulmaması sağlanacaktır.
Tarım destekleri; ABD ve Batı ülkelerinde olduğu gibi, girdiler ve ürün
üzerinden yapılacak ve yeterli seviyeye çıkartılacaktır.
Tarımın gelişmesini engelleyen art maksatlı kotalar kaldırılacaktır.
Tohum üretimi ve ileri teknoloji gerektiren tarım ve hayvancılık alanları
desteklenecektir.
Ekolojik tarım yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir.
Üniversite-Çiftçi işbirliği sağlanacak; tarımda eğitim, özellikle üreticilerin
talepleri ve iş durumları göz önüne alınarak, sürekli hale getirilecektir.
27/39
Yem sanayii, yem bitkileri ve meraların ıslahı ve geliştirilmesi için her türlü
destek sağlanacaktır.
Yok edilmiş olan hayvancılık desteklenerek yeniden ihya edilecek, ve
ithalatçı konumdan ihracatçı konuma geçirilecektir.
“Toprak Mahsulleri Ofisi” amacına uygun olarak çalışır hale getirilecek ve
hasat zamanında çiftçinin elinden tutulacaktır.
Süt ve yem endüstrileri ile Et-Balık Kurumları günün ihtiyaçlarına uygun
şekilde yeniden düzenlenecek ve yurdun bütün bölgelerine yayılacaktır.
Su ürünlerinin üretimi desteklenecektir.
IV. 8. Enerji
Enerji günlük hayatımızın, iktisadi ve sosyal faaliyetlerin temel
ihtiyaçlarındandır. Bu bakımdan enerjinin kalitesi, maliyeti, yeterliliği ve
devamlılığı öncelikle teminat altına alınacaktır. Ekonomi bölümünde belirtilen
“Yeniden Büyük Türkiye” hedefleri için büyük miktarda enerjiye ihtiyaç vardır.
Bunun için enerji yatırımları ihtiyaca cevap verecek düzeye getirilecektir.
Türkiye’nin sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirebilmesi, doğru, tutarlı
ve milli bir enerji politikasını uygulamasına bağlıdır. Enerjide kaynak çeşitliliğini
sağlayacak önemli projeler hayata geçirilecektir.
Yıllardır engellenmiş olan nükleer teknolojinin ülkemize kazandırılması ve
nükleer enerjinin milletimizin hizmetine sunulması sağlanacaktır.
Enerjide dışa bağımlılığı asgari seviyede tutmak için öncelikle yerli
kaynaklar değerlendirilecektir. Derelere kadar hidrolik enerji imkânlarının,
kömür yataklarının, rüzgâr, güneş ve jeo-termal enerji kaynaklarının
değerlendirilmesi için çalışmalar hızlandırılacak, yatırım ve işletmeler
desteklenecektir.
Komşu ve bölge ülkeleri ile enerji üretim ve iletim sahalarında işbirliğine
gidilerek elektrik, doğalgaz ve petrol iletim hatlarında bağlantı kurulması
sağlanacaktır.
Ülkemiz zengin petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu bir bölgede
olmasına rağmen, yeterli üretim yapılamamaktadır. Petrol ve doğalgaz
üretimimizi artırmak için yurt içi ve yurt dışı sahalarda arama ve işletme
faaliyetleri hızlandırılacaktır.
Enerji sahasında araştırma-geliştirme çalışmaları ve enerji tesislerinin
makine ve teçhizat imalatı desteklenecektir.
Enerji üretimi ve dağıtımı özel sektör ve kamu yatırımları vasıtasıyla
karşılanacaktır. Rekabet ortamı içerisinde ucuz ve temiz enerji arzı
sağlanacaktır.
Petrol ürünlerinin dağıtımında, boru hatları inşası da alternatif olarak
değerlendirilerek, uygun yerlerde tanker taşımacılığı boru hatları ile ikame
edilecek, bu sayede tasarruf ve güvenlik sağlanacaktır.
28/39
Doğal gaz, ısınmada ve sanayide, zaruri bir ihtiyaç maddesi haline
gelmiştir. Sanayide maliyeti ve kaliteyi etkilemektedir. Bu bakımdan bütün illere
ve ilçelere doğal gaz ulaştıracak boru şebekeleri en kısa zamanda inşa
edilecektir.
Doğalgazın en ucuz şekilde kullanıcısına ulaştırılabilmesi için, başta D-8’ler
olmak üzere, bütün doğalgaz üreten ülkelerle, karşılıklı menfaatlere dayanacak
şekilde anlaşmalar yapılacak ve mevcut anlaşmalar bu hususlar dikkate alınarak
yenilenecektir.
Elektrik enerjisi iletim ve dağıtım hatlarında yenileme yatırımlarına öncelik
verilerek kayıp ve kaçakların önüne geçilecektir.
IV. 9. Ulaşım ve Haberleşme
Gelişme ve Kalkınmanın vazgeçilmez gereklerinden birisi de yeterli, etkin ve
güvenli bir ulaşım ve haberleşme ağına sahip olmaktır.
Bu sebeple, mutlu insanların yaşadığı, geleceğin güçlü “Yeniden Büyük
Türkiye”sini kurmak için, yeterli, etkin ve güvenli bir ulaşım ve haberleşme
ağına ihtiyaç vardır.
Ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin mükemmelleştirilmesi hedefimizdir.
Sanayinin yurt sathına yayılmasında ve bölgesel gelişmişlik farkının asgariye
indirilmesinde en etkin alt yapının, kaliteli, yaygın ve güvenli bir ulaştırma ve
haberleşme ağı olduğuna inanıyoruz. Bunun için bütün ulaştırma imkânlarının
ekonomik ve dengeli bir tarzda yurt sathına yayılmasına öncelik verilecektir
Hazırlanacak ulaştırma mastır plânı ile karayolu, demiryolu, denizyolu ve
havayolu ulaştırmasının, yatırım ve işletme maliyeti dikkate alınarak, ihtiyaca
göre, dağılımı sağlanacaktır.
Demiryolu taşımacılığının hızlı, dakik, emniyetli ve ucuz olması dikkate
alınarak, son elli yıldır ihmal edilen demiryolu ve denizyolu ulaşımı yeniden ele
alınacak, yük ve yolcu naklinde demiryolu ve denizyolunun ağırlığı
arttırılacaktır.
Üretim ve tüketim merkezleri ile limanlar ve komşu ülkeler arasında güvenli
ve hızlı demiryolu ve denizyolu taşımacılığı geliştirilecektir. Bu şekilde nakliye
maliyetleri düşürüleceği gibi karayolu trafiğini azaltarak yol güvenliğine de
yardımcı olunacaktır.
Asya-Avrupa, Ortadoğu-Avrupa otoyol ve demiryolu bağlantıları
geliştirilecektir.
İlçe, belde ve köy yollarının standartları yükseltilecek ve iller arası yollar çift
yol haline getirilecektir.
Ulaşım sektörü için gerekli olan araç, makine ve teçhizatın yurtiçi imalatı
desteklenecektir.
29/39
Haberleşme stratejik önemi olan bir sektördür. Bu sebeple, kaliteli ve
güvenli olması, ihmal edilmesi mümkün olmayan bir gereksinimdir. Bazı
ülkelerde ortaya çıkan skandallar bu sahanın milli kalmasındaki gerekliliği açık
bir şekilde ortaya koymuştur. Bu sebeple bu sektör milli hale getirilecektir.
IV. 10.Milli Savunma Sanayii
Savunma sanayiinde, dışa bağımlılığın azaltılabilmesi için gerekli orta ve
uzun vadeli programlar hazırlanarak, ihracat potansiyeline ve dünya
piyasalarında rekabet gücüne sahip, teknolojik bakımdan bütün diğer ülkelerin
önüne geçecek, dost ve müttefik ülkelerle (D-8 ülkeleri gibi) dengeli işbirliğini
mümkün kılan, bir Milli Savunma Sanayiinin oluşturulması ana hedefimizdir.
Bu anlayışla, müttefik ülkelerle uyumlu, kendi silah sistemlerimizin
oluşturulması sağlanacak, ülkemiz dışa bağımlılıktan kurtarılacaktır.
Savunmamız için gerekli silah ve teçhizat ihtiyacı, orta ve uzun vadeli
olarak belirlenerek milli savunma sanayiinin hazırlık yapmasına ve ihtiyaçların
yerli kaynaklardan karşılanmasına özen gösterilecektir.
Savunma silah ve teçhizatının iç ve dış tedariki ve ihracatı tek merkezden
yönetilecektir. V. DIŞ POLİTİKA
V. 1. Genel değerlendirme
Öncelikle şu hususu ifade etmeliyiz ki, Saadet Partisi olarak bizim
amacımız yeryüzünde yaşayan bütün insanların mutluluğudur. Biz,
bütün insanlığın huzur ve barış içinde yaşamasını istiyoruz.
Bu amaca ulaşılması için, hakka dayalı âdil bir uluslararası düzenin
kurulması gerekmektedir. Bizler, zengin tarihî mirası ve stratejik coğrafyasıyla
Türkiye’nin âdil bir uluslararası düzenin kurulmasına öncülük edecek tarihî
tecrübeye ve sağlam değerlere sahip olduğuna inanıyoruz.
İnsanlık âlemi geçen asırda milyonlarca insanın öldüğü iki dünya savaşına
ve bunların ardından gelen soğuk savaş döneminin acı ve sıkıntılarına şahit
oldu. Teknolojik gelişmelerin sağladığı bunca imkâna rağmen, kaynakların gayri
adil ve dengesiz kullanılması sonucunda, insanoğlu 20. yüzyılda da, yoksulluklar
ve açlıkların yanında suçların artışı, aile yapısının bozulması, çevre felâketleri
gibi sayısız problemle boğuştu, bunaldı, hayal kırıklığına uğradı.Bir türlü
beklediği ve özlediği âdil esaslara dayalı, huzur ve barış dünyasına kavuşamadı.
Yeni teknolojik gelişmelerle ve özellikle iletişim devrimiyle, şimdi gözler,
ümitler ve özlemler 21. yüzyıla çevrilmiş durumdadır. Düşünceden bilime,
teknolojiden ekonomiye, toplumsal ilişkilerden siyasete dünya adeta yeniden
kuruluyor, yeniden yapılanıyor. Maalesef bu yapılanma, hak ve adalete göre
değil, silah gücünü ellerinde bulunduranların çıkarlarını korumaya yönelik ve
ırkçı emperyalizmin asırlardan beri düşlediği, herkesi kendisine köle yapmayı
hedef alan ve neticede kan–gözyaşı ve ızdıraptan başka bir şey getirmeyecek
olan bir yapılanmadır. Hâlbuki insanlığın, hakkı üstün tutan, daha âdil, daha
insancıl ve daha uygar bir dünya özlemi ve arayışı devam ediyor. Ne var ki,
dünya ekonomisi ve siyasetinde oluşan yeni dengeler, kuşku ve endişeleri de
beraberinde getiriyor.
30/39
Nitekim, ABD tarafından uygulanmasına başlanan “Büyük Ortadoğu Projesi”
(BOP) bölgedeki bütün ülkeleri tehdit ve tedirgin ediyor.
V. 2. Dünyada ve Bölgemizdeki Tehditler
Balkanlardaki istikrarsızlık giderilmiş değildir. Kafkaslarda da çözüm
sağlanamamıştır. Çeçenistan ve bölgenin diğer sorunları halen devam
etmektedir. Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümü halen Ermenistan’ın
işgali altındadır.
Ege ve Kıbrıs sorunu çözülmüş değildir. Hatta Kıbrıs kaybedilmek üzeredir.
AB’nin Türkiye’den yeni azınlık tanımı ve suların yönetimi ile ilgili, ülke
birliği ve beraberliğini bozacak taleplerine ilaveten, artan siyasi amaçlı
misyonerlik faaliyetleri, ülkemiz için ciddî tehdit oluşturmaktadır.
“Yeni Dünya Düzeni”, “Tek Kutuplu Dünya”, “Küreselleşme”, “Medeniyetler
Çatışması” , “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” gibi tezler ve, adeta bu tezlere
gerekçe oluşturan, arka planı karanlık, “Terör” tanımlaması; maalesef 21.
yüzyılda da, insanlık için çok büyük tehdit ve tehlikelerin habercisi olmaktadır.
Afganistan’daki haksız işgal devam etmektedir. Türkiye’nin üzerine düşen
görev, bu haksız işgale destek vermek değil, bu bölgenin bağımsızlığına ve
işgalden kurtulmasına yardımcı olmaktır.
ABD ve müttefiklerinin, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” adı altında, İslam
dünyasına karşı sürdürdükleri kanlı işgal politikaları dünya barışını çok ağır bir
şekilde tehdit etmektedir. Aynı şekilde, İsrail’in, yetmişten fazla Birleşmiş
Milletler kararına rağmen, sürdürdüğü saldırganlık, soykırım ve genişleme
politikası bölge ve dünya barışı için sürekli ve açık bir tehdit oluşturmaktadır.
ABD ve müttefiklerinin, Irak’ı haksız işgalleri ve işgalden sonra her türlü
uluslar arası anlaşmayı hiçe sayarak yaptıkları insanlık dışı uygulamalar, Irak’ta
kışkırtmaya çalıştıkları etnik ve mezhep tabanlı çatışmalar ve yapılanmalar,
bölge ve dünya barışını tehdit etmektedir. Irak’a getirilen hürriyet ve demokrasi
değil, Ebu Gureyb vahşetinin çığlıklarıdır.
Irak’tan sonra, sun’i gerekçelerle, İran’a ve diğer bölge ülkelerine karşı
uygulanmaya çalışılan saldırgan politikalar da, bölge ve dünya barışı için çok
büyük tehdittir.
Bu tür haksız saldırılar için bir savunma paktı olan NATO’nun kullanılmaya
çalışılmasına karşıyız. Türkiye’nin komşuları ile ilişkilerine zarar verecek bu tür
uygulamalara karşı, barışı korumak için elimizden geleni yapacağız.
Dünya ve bölge barışı üzerindeki bu tehditler elbetteki Türkiye için de
geçerlidir. Bu tehditlere karşı Türkiye, bölge ve dünya devletleri ile işbirliği
içerisinde, gerekli tedbirleri almak zorundadır.
Bu bağlamda, âdil temellere dayanılarak kurulacak olan yeni dünyada,
huzur ve barışın sağlanması için, yeni bir savunma paktının kurulması
gerektiğine inanmaktayız.
21. yüzyılda barışın tesis edilebilmesi ve âdil bir uluslararası düzenin
kurulabilmesi için, insanlığa acıyı, savaşları, yoksulluğu ve çevre felaketlerini
yaşatan 20. yüzyılı çok iyi tahlil etmek zorundayız.
31/39
V. 3. Yirminci Yüzyıldan Alacağımız Dersler
1- Alacağımız ilk ders, materyalizmin insanlık âlemine mutluluk
getirmediği gerçeği ve maneviyatçılığa dönme ihtiyacıdır.
20. yüzyılın baskıcı rejimleri, "Kuvvetlinin zayıfı yok etmesi doğanın temel
yasasıdır; tekâmül için bir düşmanın olması ve onunla devamlı mücadele
edilmesi gerekir." teorisine dayanmışlardır.
Bu maddeci görüşü benimseyen rejimler, bu kuralı uygulayarak insanlığa
büyük acılar çektirmişlerdir. Artık temeli düşmanlık ve savaş olan bu zihniyet,
yerini temeli şefkat, barış, sevgi, huzur ve kardeşlik olan yeni anlayışa
bırakmalıdır.
2- Dünyanın huzuru için çatışma değil diyalog esas alınmalıdır.
Huzur, barış ve mutluluğa giden yol, samimi işbirliği ve dayanışmadan
geçer. Bu da ancak diyalogla olur. Bu diyalog, teslimiyetçi ve kendi
değerlerimizi terk etme mantığı ile değil, birbirimizi, anlama ve Batıya
yanlışlıklarını anlatma mantığı ile yapılmalıdır.
3-Uluslararası ilişkilerde çifte standart değil adalet esas alınmalıdır.
Soğuk savaş döneminde maalesef, insan hakları, özgürlükler, demokrasi
gibi kavramlar daha çok propaganda amacıyla kullanılmış, çifte standartlar hiç
eksik olmamıştır. Kendi ülkelerinde insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkan,
dünyaya yön verme peşinde olan birçok ülke, çıkarları için baskıcı rejimlerle
işbirliği yapmışlardır.
Soğuk savaş sonrası ortaya atılan “medeniyetler çatışması” tezi de,
milletleri birlikte yaşama yerine çatışmaya sevk etmiştir.
Bugün yeni bir dünya kurulacak ve bu dünya hakka ve adalete dayalı
olacaksa, çifte standartlar terk edilmeli, insan hakları ve özgürlüklerin herkes
için gerekli olduğu kabul edilmelidir.
4- Tekebbürden, üstünlük iddiasından vazgeçilmeli, uluslararası
ilişkilerde eşitlik esas olmalıdır.
İki kutuplu sistemin dağılmasından sonra oluşan “Yeni Dünya Sistemi”nin
küresel hâkimiyet mücadelesini bitireceğine dair iyimser havalar çoktan
dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür ki, hegemonya mücadelesi devam
etmektedir
Bu durum da uluslararası ilişkilerde hâlâ eşitsizliklerin hâkim olduğunu
göstermektedir. Adil bir uluslararası düzenin kurulabilmesi için bunun terk
edilmesi gerekmektedir.
5- Sömürü yerine âdil paylaşım ve işbirliği esas alınmalıdır.
20. yüzyıla sömürü ve dünyayı paylaşma yüzyılı dersek yanlış olmaz.
Milyonlarca insanın ölümü ve sakat kalması ile sonuçlanan savaşların temelinde
sömürü vardır.
Irkçı emperyalizmin bütün dünyayı kendisine köle yapmak için kullandığı en
önemli vasıta, faizci kapitalist nizamdır. Bu nizam sayesinde ufak bir
32/39
emperyalist azınlık bütün insanlığı sömürmektedir. Bu uygulama, ister istemez
sonunda daha büyük sosyal patlamaları ve savaşları kaçınılmaz kılacaktır.
Sömürgecilikle dünyanın zenginlikleri gelişmiş ülkelere akmış; zenginler
daha zengin, fakir ülkeler ise daha fakir hale gelmiştir. Bugün gelişmiş kuzey
ülkeleri ile gelişmekte olan ve geri kalmış güney ülkeleri arasında gelir dağılımı
ve yaşama standardı açısından derin uçurumlar oluşmuştur. Gelişmekte olan
ekonomiler borç yükleri altında ezilmiş, borçlarının faizlerini bile ödeyemez
duruma gelmişlerdir.
Bu durumdan, sadece fakir güney ülkeleri değil, gelişmiş olan ülkeler de
rahatsız olmaya başlamışlardır. Sorun sadece borç ve faizlerin ödenememesi
değildir. Bugün, refah ve özgürlük isteyen güney ülkelerinin insanlarının,
gelişmiş batılı ülkelere akın etmeleri sonucunda Batıda göçmen sorunu ortaya
çıkmıştır. Böylece bu asırda dünyanın en ciddi sorunlarından birini göçmenler
sorunu oluşturmaktadır.
Yirminci yüzyılın sömürü araçlarından biri de gelişmiş ülkelerin gelişmekte
olan ülkelere verdikleri yüksek faizli borçlardır. Bu şekilde ülkeler arası gelir
dağılımı daha da bozulmuştur. Şimdi fakir ülkeler borçlarının faizlerini dahi
ödeyemez hale gelmişlerdir
Bütün bu sorunlar sömürü ile değil ancak samimi bir işbirliği ile aşılabilir.
6- Baskı, totalitarizm ve faşizm insanlara acı ve gözyaşı getirmiştir;
insanlığın mutluluğu için, insan hakları ve özgürlüklerin tüm dünyaya
yayılması gerekmektedir.
Yirminci yüzyılda yayınlanan insan hakları ve özgürlük sözleşmeleri, 21.
yüzyılda bütün dünyada, daha da geliştirilerek hayata geçirilmelidir. Maalesef
20. yüzyılda insanlık bu konuda iyi sınav verememiştir; yakın tarih insan hakları
ihlalleri ile doludur.
İşte 20. yüzyılda insanlık, ifsat edici bütün sistemleri ve rejimleri deneyip
bunların hiçbirinin insanlığa saadet getirmediğini açıkça görmüştür. Bu
tecrübenin doğal neticesi, göz yaşı ve hüsran olmuştur.
Saadet Partisi, tüm insanlığa saadet getirecek adil bir uluslararası sistemin
kurulması için şu prensiplerin zorunlu olduğuna inanmaktadır:
1. Savaş değil, barış!
2. Çatışma değil, diyalog!
3. Çifte standart değil, adalet!
4. Üstünlük değil, eşitlik!
5. Sömürü değil, adil paylaşım ve işbirliği!
6.Baskı ve tahakküm değil, İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi.
Esasen bu açıklanan sebeplerden dolayıdır ki, D-8’lerin bayrağında bu temel
prensiplere işaret etmek üzere 6 tane yıldız bulunmaktadır.
Biz bu prensiplere dayanan bir barış ve saadet dünyasının kurulmasında,
Türkiye’nin öncülük yapacağına inanmaktayız. Bu açıdan Türkiye, tarihi ve
coğrafyası ile, büyük imkânlara sahip olduğu gibi, aynı zamanda bütün
insanlığın saadeti için gerekli olan bu büyük sorumluluğu da taşımaktadır.
33/39
V. 4. Türkiye’nin önemi
Zengin tarihi mirasının yanında Türkiye, dünyanın merkezinde, üç kıtanın
birleştiği yerde, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi dünyanın en sorunlu
bölgelerine komşu; ama aynı zamanda enerji ve ticari yolların kavşak
noktasında, çok önemli bir konumda bulunmaktadır.
Türkiye, tarihte olduğu gibi, bu müstesna jeopolitik konumunun yanında,
genç, dinamik ve yetişmiş insan gücü ve tabii kaynakları ile dünyanın ilgi odağı
olmaya devam eden bir ülkedir.
Partimiz, barış, diyalog, adalet, eşitlik, işbirliği ve insan hakları, özgürlükler
ve demokrasi ilkelerine dayanan politikalarla Türkiye’nin bu potansiyellerini
insanlığın saadeti için kullanmakta kararlıdır. Bu suretle:
-Türkiye, batılı ülkelerle gireceği dengeli ilişkilerle; refahın yanında özellikle
barış, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin tüm dünyada gelişmesine
katkıda bulunacaktır.
-Türkiye, kuzeyinde yer alan “Karadeniz Ekonomik İş Birliği” (KEIB)
ülkeleriyle, başta ekonomi olmak üzere, her sahada işbirliğini geliştirmesi ve
yukarıdaki ilkelerin bu ülkelerce de benimsenmesine yardımcı olması suretiyle,
adil bir uluslararası sistemin kurulmasına önemli katkılarda bulunacaktır.
-Türkiye, doğusunda bulunan tarihi, manevî ve soydaşlık bağlarıyla bağlı
olduğu Türk Cumhuriyetleri ile de her türlü ilişkileri en ileri düzeye taşıyarak, bu
kardeş ülkelerin kurulacak adil uluslararası sisteme dahil olmalarına ve katkıda
bulunmalarına yardımcı olacaktır.
-Türkiye, aynı şekilde, doğu ve güneyindeki tarihî ve manevî bağlarla bağlı
olduğu Müslüman ülkelerle de, her sahada en ileri derecede işbirliği içinde
olmak suretiyle, yoksulluğun kalkması, dünya barışı ve âdil uluslar arası
ilişkilere katkıda bulunacaktır.
-Yeni bir dünyanın çekirdek kuruluşu olan D-8 atılımı çerçevesinde,
kalkınmakta olan ülkeler arasında en ileri derecede yardımlaşma ve işbirliğinin
sağlanması kurulacak âdil uluslararası sistemin tesisi için ilk adım olacaktır.
İşte bu tarihî ve coğrafi şartlar, Türkiye’ye yeni bir dünyanın kurulmasına
öncülük etme görevini yüklemektedir. Bundan dolayı Türk dış politikasının bu
amaçlara göre yürütülmesi, Türkiye’nin bütün ülkelerle ilişkilerini işbirliği ve
yardımlaşma anlayışı ile en ileri derecede gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin geliştireceği esnek ve çok alternatifli stratejilerle, jeopolitik
imkânlarını, uluslararası ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir
şekilde kullanması bir zorunluluktur. Eğer, dinamizmin yoğun temposu yerine,
statükoculuğun kolaycılığını tercih eden ve lider ülke olma yerine uydu olmaya
razı olan dış politika geleneğinde ısrar edilirse, bırakın jeopolitik konumumuzu,
tarihî ve manevi zenginliklerimizi küresel etkinliklere dönüştürmeyi, sınırlarımızı
korumak bile tehlikeye girecektir.
Unutulmamalıdır ki, soğuk savaşta Türkiye’nin bütünlüğünü, Sovyetlerin
sıcak denizlere inmesinin önünde bir engel olduğu için destekleyenler, şimdi
Türkiye’nin Ortadoğu’daki su-petrol dengesine dayalı jeo-ekonomik etkinliğini
34/39
ve adil yeni bir dünyaya öncülük yapmasını çıkarları için zararlı görmektedirler
ve bu sebeple bugünkü sınırların değişmesini isteyebilirler.
Ayrıca Yugoslavya ve Karabağ krizlerinde de görülmüştür ki, uluslararası
güvenlik şemsiyeleri artık sınırların garantisi değildir; yine Doğu Türkistan,
Bosna ve Çeçenistan’dan sonra Afganistan ve Irak’ta da görüyoruz ki, “evrensel
insani değerlere” kimse itibar etmemektedir.
Açıktır ki Türkiye, ortaya çıkan yeni uluslararası konjonktürü ve burada
üsleneceği konumunu ciddi bir şekilde yeniden değerlendirmek zorundadır.
Uluslararası konumun yeniden değerlendirilmesi, ülke-içi kültürel, siyasi ve
ekonomik parametrelerin de göz önüne alındığı bir yenilenme süreci ile uyumlu
olmalıdır. Kendini tanımlamakta bile güçlük çeken bir toplumun,
uluslararası strateji oluşturmada siyasi bir irade ortaya koyabilmesi
mümkün değildir.
Bizim diğer siyasi partilerden temel bir farkımız da bu anlayışta
yatmaktadır. Diğerleri, bilerek veya bilmeyerek Türkiye’nin sıradan bir ülke
olmasını hedef aldıkları halde, biz, Türkiye’nin özellikleri dolayısıyla, yeryüzünde
huzur, barış ve bütün insanlığın saadeti için özel hizmetler yapmak zorunda
olduğunu bilmekte ve Türkiye’nin kendisine saygı ve sevgi duyulan
“Yaşanabilir Bir Türkiye“, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya”
kurulmasına öncülük yapması gerektiğine inanmaktayız
Bundan dolayıdır ki, Milli Görüş’ü temsil eden Saadet Partisinin, bir an evvel
iktidara gelmesi Türkiye için hayati bir önem taşımaktadır.
.
V. 4. 1. Türkiye’nin Karşı karşıya Bulunduğu Tehditler
Doğru bir tedavi için doğru bir teşhis ön şarttır. Bu teşhisi hakiki
manasıyla yapabilmek için, emperyalist dış güçlerin işbirlikçi yönetimleri
kullanarak attıkları adımları dikkatli bir şekilde takip etmek ve değerlendirmek
gerekmektedir.
Ne görüyoruz:
Batı ile entegrasyon için yürütülen politikalar, ülkemizi altından kalkılması
her geçen gün daha da zorlaşan tehlikelere sürüklemiştir.
Kıbrıs bir hiç uğruna feda edilmektedir. Çok büyük stratejik önemi olan bu
adada uluslar arası anlaşmalarla sağlanan haklarımızdan vazgeçilmektedir.
Ermeni soykırımı iddiaları, müttefik kabul edilen ülkelerce, kabul
görmektedir. Bu gidiş Türkiye’yi tazminat ödemeye ve toprak tavizine zorlar bir
mahiyet kazanmaktadır.
Dicle ve Fırat havzalarının uluslar arası bir yönetime devredilmesinin
gündeme getirilmesine bugünkü Hükümet tepkisiz kalmıştır.
Ege’de Yunanistan’la olan, karasularının 12 mile çıkartılması ve FIR hattı
ihtilaflarımız, Yunanistan’ın lehine gelişme göstermektedir ki, bu Ege Denizini
bir Yunan gölü haline getirir.
Karadeniz bölgesinde bir Rum Pontus devleti söylemi adım adım gündeme
sokulmaktadır.
Fener Rum Patriğine ‘Ekümenik Statü’ tanınması neredeyse döfakto
kabul
edilir bir duruma gelmiş, misyonerlik faaliyetleri siyasi bir olgu içinde hız
35/39
kazanmıştır. Buna mukabil Müslüman halkın inancını öğrenme ve yasama
konusundaki engeller hâlâ devam etmektedir.
Medeniyetler arası diyalog, Dinler arası diyalog söylemleri ile yürütülen
çalışmalar, tek taraflı işlemekte, kendi sağlam değerlerimiz sulandırılmakta,
hatta terk edilmektedir.
Türkiye IMF dayatmaları, serbest Pazar ekonomisi aldatmaları, borçlar,
yanlış özelleştirme politikaları ile ekonomik bir esarete sürüklenmektedir. Tarım,
Sanayi, Ticaret, Bankacılık, haberleşme sektörleri bütünüyle ırkçı emperyalist
sermayeye terk edilmiştir.
Bunlara şimdi bir de yeni azınlık anlayışı eklenerek iç çekişmelere zemin
hazırlanmaktadır.
Bütün bunlar birer münferit olay olmayıp, ırkçı emperyalizmin plân ve
hedeflerinin uygulanması maksadıyla, yine onlar tarafından tanzim edilerek
yürütülen olaylardır.
Ne istiyorlar:
1990 yılında Komünizmin iflası ve Sovyetlerin dağılmasından sonra tek
kutuplu bir dünya meydana gelince ve bu kutbu ABD temsil etmeye başlayınca,
ırkçı emperyalistler, asırlardan beri bekledikleri Büyük İsrail ve dünya
hâkimiyeti inançlarının gerçekleşmesi için artık vaktin geldiğine karar verdiler,
kontrolü altında tuttukları ABD yönetimi vasıtasıyla bunu gerçekleştirmek için
adım adım planlarını uygulamaktadırlar.
Yeryüzünün her tarafında, Filistin’deki uygulamalarda görüldüğü gibi,
insanları şiddet kullanarak esir ve köle etmek isteyen ırkçı emperyalizmin bu
gayelerini, tarih boyunca, Selçuklular ve Osmanlılar önlemişti. İslam âlemi bu
maksatla yapılan 18 Haçlı seferini geri püskürterek yeryüzünde huzur ve barışı
korumuştu.
Bu gerçekleri çok iyi bilen ırkçı emperyalizm, bugün dünya planlarını
uygularken, asıl hedefleri olan Türkiye’yi “İşsiz, aç, borca esir ve dininden
uzaklaşmış” bir ülke haline getirmeye büyük önem vermektedirler. Türkiye’deki
yönetim de, maalesef iktidarda kalabilmek için, bu dış güçlerin desteğini her
şeyden önemli gördükleri için, onlardan gelen her teklifi kabul etmekte, böylece
Türkiye hızla “yumuşak lokma” olmaya sürüklenmektedir.
Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de hiç vakit geçirmeden, Milli Görüş’ün
iktidara getirilmesi ve şahsiyetli bir dış politika izlenerek “Uydu değil, lider
Ülke
” uygulamasıyla kurtarılması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
Saadet Partisinin takip edeceği şahsiyetli dış politikanın, ve dış politikada
“Uydu değil, lider Ülke
” uygulamasının temel esasları aşağıda özetlenmiştir.
V. 4. 2. Türkiye’nin batı ile ilişkileri
Avrupa Birliği:
Özellikle AB’nin, tam üyelik süreciyle birlikte, son yıllarda, ülkemize,
milletimize ve milletimizin sahip olduğu değerlere karşı sergilemekte olduğu
kabul edilemez tutum ve davranışlar, AB’yi oluşturan zihniyetin insan hakları,
inanç özgürlüğü, inanca saygı, çoğulculuk ve farklı medeniyet mensupları ile
birlikte yaşama konularında yeterince gelişmiş bir düzeyde olmadığını ortaya
koymuştur. Batılı ülkelerin hâlâ eski emperyalist ve sömürgeci alışkanlıklarından
kurtulamadıkları ortadadır.
Bu şartlar altında Saadet Partisi olarak Türkiye’nin AB’ye üye
olmasına karşıyız.
36/39
Çünkü, AB’ye tam üyelik, Türkiye’nin bağımsızlığından vazgeçmesi,
kendisini Batı kültür ve medeniyetine teslim etmesi, onları yönlendiren ırkçı
emperyalizmin plân ve hedeflerinin gerçekleşmesi için adım adım parçalanıp yok
olmaya götürülmesi manasını taşımaktadır. Zira 1990’da Komünizmin iflâs edip,
Sovyetlerin dağılmasından sonra ortaya çıkan tek kutuplu dünyada, ırkçı
emperyalizmin etkisi artmış ve AB bunların plân ve gayelerine hizmet eden bir
topluluk haline dönüşmüştür.
Bu gerçekler dolayısıyladır ki, AB ye tam üyelik yerine, eşit koşullarda
karşılıklı ikili ilişkiler içinde olmayı doğru buluyoruz
. Türkiye’nin AB ile
ilişkilerinin, tüm uluslararası ilişkilerimizde olduğu gibi, barış, diyalog, adalet ve
eşitlik çerçevesinde yürütülmesinden yanayız.
Zira Türkiye’nin âdil bir düzene sahip, yeni bir barış dünyasının
kurulmasında öncülük yapmasının engellenmesi, sadece Türkiye için değil, aynı
zamanda AB ve bütün insanlık için, telafisi mümkün olmayan bir kayıp
demektir.
Türkiye – ABD İlişkileri:
ABD ile barış, diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde, ilişkilerimizin
sürdürülmesini istiyoruz. ABD, kendi halkının muhalefetine rağmen, ısrarla
yürütmeğe çalıştığı bölge ve dünya barışını tehdit eden yeni savunma
konseptini tekrar gözden geçirmelidir. ABD’den, Afganistan ve Irak’taki işgale
derhal son vermesini, sorunları barış, diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde
çözmeye çalışmasını ve Büyük Ortadoğu Projesinden vazgeçmesini bekliyoruz.
V. 4. 3. Karadeniz Ekonomik İş Birliği (KEİB)
Karadeniz havzasındaki ülkelerin ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi ve
teşkilat içinde Türkiye'nin etkinliğinin artırılmasına gayret edilecektir. Üye
ülkelerle ticaret hacmimizin artırılması ve karşılıklı yatırımların yapılması teşvik
edilecektir.
Karadeniz havzasının bir barış ve işbirliği havzası haline gelmesi için Türkiye
üzerine düşeni yapacaktır. Bu kapsamda Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin
burada savaş gemileri bulundurmasına karşıyız.
V. 4. 4. Türk Cumhuriyetleri ile işbirliği
Tarih, kültür ve manevi bağlarla bağlı olduğumuz kardeş Türk
Cumhuriyetleri ile, temel ilkeler çerçevesinde, en ileri örnek ilişkilerin tesis
edilmesini istiyoruz. Bunun için gerek ikili, gerekse müşterek üye olduğumuz
kuruluşlar içindeki ilişkilerimizi geliştireceğiz. Ekonomik ve kültürel olarak yeni
ve ileri işbirliği imkânlarını araştıracağız.
V. 4. 5. İslam Konferansı Örgütü(İKÖ)
Türkiye İslâm Konferansı örgütünün güvenilir bir üyesi olarak, üye ülkelerle
daha yakın ekonomik ve kültürel ilişki içerisinde olacaktır. Bu ilişkiler, karşılıklı
yararımıza olacak şekilde, en üst düzeye getirilecektir.
Uygulanan çifte standartların ortadan kaldırılması ve her türlü haksızlığın
önlenebilmesi için, İKÖ’nün çok daha etkin bir hale getirilmesi konusunda
37/39
Türkiye’ye önemli görevler düşmektedir. İnanıyoruz ki bu konuda her türlü
önlemin alınması ve çabanın gösterilmesi, sadece 1.5 milyarlık İslam dünyasının
huzur ve barışını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda dünya barışına ve âdil
bir uluslararası sistemin kurulmasına da önemli katkılar yapacaktır.
Bu çerçevede, Türkiye’nin öncülüğünde faaliyet gösteren “İslam Ülkeleri
Ekonomik İşbirliği Daimi Komitesi” (İSEDAK)’ın daha etkin, şuurlu ve verimli
çalışmasını sağlayacağız.
V. 4. 6. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)
Genellikle tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu ülkelerin üye olduğu
ECO’ ya ayrı bir önem veriyoruz. Yukarıda belirttiğimiz ilkeler ışığında ECO üyesi
ülkelerle kültürel, ekonomik, altyapı, teknolojik ve diğer alanlarda işbirliğinin
geliştirilmesi için her türlü gayret gösterilecektir.
V. 4. 7. “D-8 Atılımı”
Türkiye 15 Ağustos 1997'de imzalanan D-8'lerin kurulmasına öncülük etti.
Türkiye bunu, huzur, barış ve mutluluğun hakim olduğu “yeni bir dünyanın”
kurulabilmesinin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin katkılarıyla daha kolay
gerçekleşebileceği inancıyla yaptı.
D-8'lerin kuruluşunu, 20. yüzyılda insanların çektiği acılardan
sonra, yukarda izah edilen altı temel ilke üzerine, yeni bir dünyanın
kurulması için, 21. yüzyıla tutulmuş bir ışık olarak görmekteyiz.
Ülkeler arasında ki sorunların çözümü ve yeni bir dünyanın kurulmasında
yukarıda açıkladığımız altı esas, yeni bir ruh, yeni bir heyecan getirecektir. Ümit
ediyoruz ki; 5 milyar toplam nüfuslu gelişmekte olan 150 ülke adına D-8’ler ile
1 milyar toplam nüfuslu 30 gelişmiş ülke adına G-8’lerin, bir yuvarlak masa
etrafında bir araya gelerek, “II. Yalta Konferansı
”nı yapmaları ve böylece
barış, diyalog, adalet, eşitlik, işbirliği, insan hakları ve demokrasi ilkeleri
çerçevesinde sorunları çözüme kavuşturup, özlenen, âdil uluslararası sistemi
birlikte kurmaları ancak bu samimi çabalarla mümkün olacaktır.
V. 4. 8. Komşularımızla İlişkilerimiz
Dış güçlerin etkileriyle, milli menfaatlerimize aykırı olarak, yapay
sebeplerden dolayı komşularımızla ilişkilerimizi gerginleştirmeyi tamamen yanlış
bir davranış olarak görüyoruz.
Aksine, bütün komşularımızla, her alanda en ileri ilişkilerin
kurulmasından yanayız.
Mevcut sorunların bu ilişkiler sayesinde en iyi şekilde
çözümleneceğine inanıyoruz.
V. 5. Türkiye BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi Olmalıdır.
Prensip olarak, Birleşmiş Milletler içinde ayrıcalığı olan bir “Güvenlik
Konseyi”ne karşıyız. Ancak, bu durum düzeltilene kadar, yukarıda açıklanan
tarihi ve coğrafi nedenlerle, Türkiye’nin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi
olmasının gerekliliğine inanıyoruz.
Tüm insanlığın saadetini amaç edinmiş olan partimiz, ülkemizin, her
ülke ile hakkı üstün tutan adil işbirliğine dayanan ilişkiler kurması ve
bu ilişkileri geliştirmesi için gayret gösterecektir.
38/39
VI. SONUÇ
Bu program, partimizin diğer partilerden farkını açıkça ortaya koymaktadır.
Saadet Partisi’nin hareket noktası şefkat ve sevgidir; amacı, öncelikle
ülkemizin bütün evlatları olmak üzere tüm insanlığın saadetidir.
İnancımız odur ki, saadete ancak programımızın temel ilkelerinin
uygulanmasıyla ulaşılabilir.
Görüşümüz diğer partilerden farklı olduğu için ayrı bir parti olarak
örgütlenmiş bulunuyoruz. Tekrar tekrar yapılan denemeler açıkça göstermiştir
ki, yanlış ilkelerle siyaset yapanlar, milletimizin özlemi olan saadeti
gerçekleştirmekte başarılı olamamışlardır.
Temel Farklarımız;
1-Saadetin temel unsurlarından olan Saygınlık ancak bizim
görüşümüzle gerçekleşir
. Çünkü;
-Biz “Materyalist” değil, “Maneviyatçıyız
”.
-Biz “
Nefse Esareti” değil, “Nefis Terbiyesi
” ni esas alıyoruz.
-Biz
“Sıradan Türkiye” yi değil, “Manen Ve Madden Kalkınmış Öncü
Yeniden Büyük Türkiye”
yi esas alıyoruz.
2- Saadetin temel unsurlarından biri olan Huzur, Barış, Kardeşlik
ancak bizim görüşümüzle gerçekleşebilir.
Çünkü:
-Biz “Kin Ve Husumet” i değil, “Şefkat, Sevgi Ve Hoşgörü
” yü esas
alıyoruz.
-Bizim amacımız
“Küçük Bir Azınlığın Saadeti” i değil, “Bütün
İnsanlığın Saadeti”
dir.
-Biz
“Yanlışın, Zararlının, Zulmün” egemenliği için değil, “Doğrunun,
İyinin - Güzelin, Faydalının ve Adaletin”
egemenliği için çalışıyoruz.
-Biz yeryüzünün İfsadı için değil, Islahı için çalışıyoruz.
3-Saadetin temel unsurlarından İnsan Hakları Ve Özgürlükler ancak
bizim görüşümüzle gerçekleşir.
Çünkü;
-Biz “Baskı” yı değil, “Tam Ve Kamil İnsan Hakları
” nı istiyoruz.
-Biz
“Güdümlü Demokrasi” yi değil, “Gerçek Demokrasi
” yi
savunuyoruz.
-Biz
Anayasa’nın 2. Maddesi Evrensel anlamda uygulansın diyoruz.
4-Saadetin temel unsurlarından olan Adalet ancak bizim
görüşlerimizle gerçekleşir.
Çünkü;
-Biz “Yanlış Hak” anlayışını değil, “Doğru Hak”
anlayışını esas alıyoruz.
5-Saadetin temel unsurlarından olan Refah, ancak bizim
görüşümüzle gerçekleşir.
39/39
Çünkü;
-Biz “Rant Ekonomisi” ni değil, “Reel Ekonomi
” yi esas alıyoruz.
-Biz “Rantiye Grubu” değil, “Türkiye Bütünüyle Kalkınsın
” diyoruz.
Bu program;
Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, istiklalini kaybetme
tehlikesini gören milletimizin, Müdafaa-i Hukuk hareketi ile ayağa
kalkarak “Ben ölmedim!” deyip mukaddesatına sahip çıkmak için
başlattığı İstiklal Savaşı’ndaki şevk ve heyecanı taşıyan,
21. Yüzyılda “Ben de varım!” diye ayağa kalkan Anadolu’nun azmini
tüm dünyaya ilan eden,
Bunu gerçekleştirmek için kendi gücüne ve kaynaklarına güvenen
Aziz Milletimizin özgüveninin ifadesidir.
Programımızın, insanımızın beklediği ve özlediği saadete bir an
evvel kavuşmasına vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan dileriz.

Allah Aziz Milletimizin yar ve yardımcısı olsun.


 
 


 

TV5

 

 
 

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol